Modern Feminizmin Öncülerinden; Simone De Beauvoir


Fransız yazar ve felsefeci olan Simone De Beauvoir, kadının döl yatağından başka bir şey olarak görülmediği bir dönemde, 9 Ocak 1908 yılında Paris’te dünyaya geldi. Gelenekçi bir aileye sahip olan yazarın okuma yapmasına dahi doğru düzgün izin verilmezken, okudukları bile hep sansürlendi. Ancak Simone bu dayatmaları kabullenmeyerek çok zaman geçmeden yaşadıklarını sorgulamaya başladı. Hem yaşadığı dönemin şartlarına meydan okudu hem de çağının kadınlarına seslendi. Kadınların kendine dayatılan hayattan sıyrılması gerektiğini savundu.

 

Bir Genç Kızın Anıları kitabında Beauvoir: “Bir gün annemin bulaşıklarına yardım ediyordum. Annem tabakları yıkıyor, ben kuruluyordum. Mutfağın penceresinden, itfaiye barakaları ile başka evlerin mutfakları görünüyordu. Bu mutfaklarda da başka kadınlar, tavalar ovuyor, tencereleri parlatıyor, tabakları yıkıyor, sebze ayıklıyorlardı. Her gün öğle yemeği; akşam yemeği; her gün bulaşık; her gün temizlik; saatler boyu uzayan bir hiçlik; hiçlikten öte bir yere ulaşmayan bir sonsuzluk. Ben böyle yaşayabilecek miydim? […] Bir yandan tabakları dolaba yerleştirirken, ‘hayır’ dedim kendi kendime. Benim yaşantım, bir yerlere ulaşacak mutlak.” sözleriyle amacını ve hayat gayesini anlattı.

Katolik Enstitüsü’nde matematik öğrenimi ve Sainte Marie Enstitüsünde yabancı dillerde yazın eğitimi gören Simone daha sonra Sorbonne’da felsefe eğitimi aldı. 1929’da seçkin Ecole Normale Superieure’ye kayıt olan ve Sorbonne’da kurs almakta olan Jean-Paul Sartre ile tanıştı.1929’da felsefede Agregation başaran en genç öğrenci oldu. Jean-Paul Sartre o yıl birinci, Simone ise ikinci oldu. Ancak herkesin bildiği bir şey vardı. Simone felsefede en iyi olmasına rağmen, birincilik erkek olduğu için Sartre’ye verilmişti.

 

Simone ve Sartre sonrasında ayrılmaz bir ikili oldu. Zaten Beauvoir’in hayatı anlatılırken  çoğunlukla yer verilen konuda Sartre’dir ancak aslında Simone’den bahsederken değinilmesi gereken özel hayatından daha önemli noktalar vardır.

Beauvoir, varoluşçu felsefedeki ben-öteki ilişkisini, kadın-erkek ilişkisine uyarlamaya çalıştı. Bu noktada varoluşçu feminist teorisininin üreticisi oldu. Yaptığı çalışmalarla bu alana büyük katkılar sağladı. İkinci Cins kitabında; “İnsanlık erildir ve erkek kadını kendisi için değil, erkeğe göre tanımlar; kadın özerk bir varlık olarak görülmez… Erkek kadına referansla değil, kadın erkeğe referansla tanımlanır ve farklılaştırılır. Kadın rastlantısal olandır, özsel olana karşıt özsel olmayandır. Erkek öznedir (ben), mutlak olandır, kadın ise öteki cins’tir.” sözleriyle kadının o dönem içindeki durumunu tanımladı.

 

“Kadını götürüp mutfağa ya da süslenme odasına kapatıyor, sonra da ufkunun darlığına şaşıyoruz; kanatlarını kesiyoruz, sonra uçamıyor diye yakınıyoruz” sözü ile Beauvoir, kadının kabullenilmişliğini eleştirenlere ise bu durumun arka planını hatırlatmaya çalıştı.

 

2.Dünya Savaşı’ndan sonra Modern Zamanlar isimli politik gazetede çalıştı ve ölene dek bu gazetede editör olarak hayatına devam ettiç Hayatı boyunca yoğun bir çalışma içinde olan Simone De Beauvoir 1983 yılında Avrupa kültürüne katkı sağlayanlara verilen Sonning Ödülünü aldı. 14 Nisan 1986’da da vefat etti. Ölene kadar üretmeye devam eden yazarın düşüncelerinin etkisi bugüne kadar geldi. Yaşadığı dönemin şartlarında kadının konumundan kaynaklı, isminin yanına filozof ya da düşünür sıfatı konulmasa da fikirleri şu dönemde aydınlatıcı ve hala kabul gören bir etkiye sahipti.

 

Yorumlar 0

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Modern Feminizmin Öncülerinden; Simone De Beauvoir