‘ KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR’ Cümlesini söyleyen Atatürk’ün bu cümleyi söyleme amacını net olarak ortaya koyan köy enstitülerine değineceğim size bu hafta.
Köy enstitüleri ne demektir?
Kaç kişi biliyor geçmişte açılıp kapatılmak zorunda kalan köy enstitülerini?
Köy enstitülerinin açılış zamanına gidersek eğer 1930’lu yıllarda savaştan yorulmuş kayıplarıyla yaşam mücadelesi vermeye çalışan geriye kalanlar diye düşünürsek eğer ( 16 milyon halkın 12 milyonu köyler de) örselenmiş duygularını ve yaşam kalitesini nasıl arttırmalı diye düşünen düşünen Atatürk’ün en büyük hayali canlanmaya başlamıştı. Feodal bir sistemde yaşayan köyler de ki haklın aşiret reislerinden ve hoca diye adlandırılan batıl inançların kurbanı olmaktan çıkarılmayı hedefleyen Atatürk şehirler de olan insanların yaşam kalitesini köylere de aktarmak istemişti. Lakin şehirler de okumaya yazma bilen aydın kesimin köye gitmek istememesi ve okuma yazma oranının köylerde yok denecek kadar az olması kurulan hayale sekte vurmuştu.
İşte o an bir parlak fikir oluşmaya başlamış bunun adına da KÖY ENSTİTÜLERİ ismi verilmişti.
Köy Enstitüleri; köy öğretmen ve eğitmenleriyle köylerde tarım ve sağlık görevlisi olarak çalışacakları yetiştirmek amacıyla kurulmuş eğitim kurumlarıdır.
Askerliğini onbaşı ve çavuş olarak yapan köy gençlerinin kısa bir eğitimden geçirilerek kendi köylerinde eğitmen olarak görevlendirilmesiydi. İlk uygulama 1936’da başladı ve 84 köylü genç Eskişehir’e bağlı Çifteler’de açılan bir kurstan sonra köy eğitmeni olarak görevlendirildi. Uygulamanın başarılı olması üzerine kursların sayısı artırıldı, eğitmenlere toprak, tohumluk ve tarım araç-gereci de verilerek bulundukları bölgede tarımsal çalışmalara öncülük etmeleri sağlandı. 1937’de konu daha kapsamlı bir biçimde ele alındı ve Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’ın hazırlattığı bir program çerçevesinde Eskişehir Çifteler’de (1937), İzmir Kızılçullu’da (1937), Edirne Kepirtepe’de (1938) ve Kastamonu Gölköy’de (1939) deneme niteliğinde dört Köy Öğretmen Okulu açıldı. Edirne’deki okul önce Karaağaç’ta öğretime başladı, sonra Kepirtepe’ye nakledildi.
Hayal olarak başlayan sistem başlatılan faaliyetlerle kısa sürede genişlerdi. Düşünen, okuyan ve öğrenen gençlerin kendilerini geliştirilmeleriyle köy enstitüleri yapılan adımın ne kadar doğru olduğunu kanıtladı.
Hasan Ali yücel ile İsmail Hakkı Tonguç eşliğinde eşsiz bir eğitim modeli yaratıldı. Yerel önder aydınlar yetiştirilmek üzere 21 farklı bölgede tren yollarına yakın yerlerde öğretmen yetiştirilmek üzere kurumlar kuruldu.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın ayırdığı ödenekle, öngörülen 21 Köy Enstitüsü’nün kısa sürede kurulup tamamlanması olanaksız olduğundan, gerek yapım, gerekse öğretim ve uygulama harcamalarının karşılanmasında köy bütçelerine ve imeceye de başvuruldu. Enstitülere alınan öğrenciler okulun yapım işlerinde ve örnek tarım uygulamalarında da görev aldılar. Köy Enstitülerinde okutulan derslerin %50’si kültür, %25’i tarım, %25’i de teknik dersleriydi.
Dünya klasikleri türkçeye çevirilmiş her öğrenci 1 yıl içerisinde 25 klasik kitap okuyacaktı. Ezbere dayalı eğitimden uzak deneylerle hayata geçmiş bir eğitim uygarlığı ortaya çıkmıştı. Tarım zamanı geldiğinde ise tarım marşı eşliğinde modern tarım öğrenmek için harekete geçerek çalışırlar aynı zamanda öğrenirler öğrendikleri bilgileri harekete geçirmekten sakınmazlardı.
İlk kez okuma yazma ile tanışan köylüler enstitü de yazarlar, müzisyenler, ressamlar çıkmaya başlamıştı. Düşünen bir beynin insanı ulaştıramayacağı noktaya ulaşmayı hedefliyorlardı. Sorgulayarak keşfederek imtiyazlardan ve ezberden uzak sadece öğrenmek ve öğretmek için kurulan enstitüler de yetişen her genç yeni kurulacak düzene ışık olarak doğmayı hedefliyor gibiydi.
Öğrenciler yönetimin içindeydi. Herkesin eşit olacağı ve adaletin ön planda olacağı öğretilmişti. Hakkını ve adaletin önemini en derinden işlenmişti ruhlara. Ne bir devlet başkanına ne de asil yada soylu kesime ne de içlerinden birine imtiyaz verilmiyordu enstitüler de…
Ayrıcalığın olmadığı sadece ve sadece emek, yetenek ve çalışmanın ön planda olduğu ezberden uzak öğrenerek ve öğreterek işleyen enstitüler neden kapatılmak zorunda kalmıştı ki…
Çarklının dişlerine takılmıştı köy enstitüleri maalesef.
2. Dünya Savaşının sonlarına doğru 1945 yılında Sovyetler Birliği lideri Stalin’in Türkiye’den Kars, Artvin ve Ardahan’ı ve Boğazlarda askeri üs istemesi üzerine, Milli Şef de ABD’den askeri destek istemişti. Bu desteği vermeye hazır olduğunu belirten ABD, Truman Doktrini ile yardıma başlamıştı ama karşılığında Türkiye’de serbest seçimlere dayanan demokrasi düzeninin yerleştirilmesini ve “5 yıllık kalkınma planları” ve “Köy Enstitüleri” leri gibi Sovyet sistemine benzer uygulamaların kaldırılmasını talep etti.
1952’de Anadolu’da ki Köy Enstitülerinin müfredatı lise müfredatına yükseltilip, 1954’te o zamanın ihtiyaçları göz önünde bulundurulup Öğretmen Okuluna ”ilkokul öğretmeni” yetiştirmek için dönüştürülmüştür. Bu 21 okuldan bir tanesinin binası da ABD büyük elçiliğine tahsis edilmiştir. Gerçekte, Cumhuriyetin büyük bir aydınlanma Projesiydi ama parti içinden ve emperyalist dış güçlerin sonucu kısıtlandı.
Öğrencilerini yönetimde olması yasaklandı. Dünya klasikleri öğrencilere uygun olmadığı gerekçesi ile kaldırıldı. Öğrencilerin düşüncelerini özgürce paylaştığı eleştiri ve tartışma dersleri kaldırıldı. Aynı kampüste okuyan kız ve erkek öğrenciler ayrıldı tabiri caizse haremlik ve selamlık olarak tekrardan yeni derslikler oluşturuldu.
Köy enstitülerini neden kapatıldı sorusunun cevabını CHP millet vekili Kinyas Kartal’dan gelmişti. Aynı zamanda toprak ağası olan Kinyas Kartal, yıllar sonra, Köy Enstitülerinin neden kapatıldığına ilişkin soruya şu açıklamayı getirmişti: “Köy Enstitüleri kesinlikle komünist uygulama değildi. Doğuda en yüksek eğitim gören insan benim. Köy Enstitüleri, bizim devlet üzerindeki gücümüzü kaldırmaya yönelikti. Bunu içimize sindiremedik. Benim Van yöresinde 258 köyüm var. Bunlar devletten çok bana bağlıdırlar. Ben ne dersem onu yaparlar. Ama köylere öğretmenler gidince benim gücümden başka güçler olduğunu öğrendiler. Biz de kapattık.”
Totoliter rejim de kaybolan köy enstitüleri Türkiye’nin en büyük kayıbıydı.
Aydın bir Türkiye’nin üzerine siyasi ve politik güçlerle karanlığa sürüklenmesi ne kadar doğru?
Tarihin en mükemmel işleyişine yapılan bu darbe en çok gelecekte ki bize etki etmiş olarak görünüyor. Ezberci bir eğitimin kucağında sürüklenen bizi geçmişte ki köy enstitüleri olsaydı şuan bu durumda olmazdık dedirtmiyor mu her birimize…
Ülkenin her genci sorgulayan bilen öğrenen ve öğreten fikirlere açık sabit ve öğretilen düzene karşı olsaydı şuan ülkemizin geleceği daha parlak olmaz mıydı?
Her köyden bir bilim adamı, yazar, müzisyen, ressam, doktor çıksaydı tüm bunların yanında bu kişiler aynı zaman da iyi bir de çiftçi olsaydı. Tükettiğimizi üretebilecek kapasiteye sahip olsaydık hangi dış gücün emperyalist çıkarlarının kurbanı olurduk ki…
Tarihte ki en büyük kaybının üzerine söylenecek hiç bir cümle hislerime tecrübe olamasa da bir gün köy enstitüleri gibi bir sistemi kurabilecek ve bunu yaşatabilecek bir devlette yaşayabilmeyi umut ediyorum.
Sizde bu umudu içinizde bir yerler de hayal ediyorsanız demek ki hala ölmemiş köy enstitüleri ruhu yaşıyor bizim ruhlarımızda…
Umutla bakalım ve ruhumuzla yaşatalım köy enstitülerini esen kalın.
Yorumlar 0